Follow this blog with bloglovin

Follow on Bloglovin

22 Haziran 2013 Cumartesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa


Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa
128 Sayfa
Alkım Yayınevi

Hasta çocuklar, yanlarında ailelerinden birer büyük insan, ki hastalarından daha endişeli görünüyorlar ve bir anne, pelerinini iliklemek bahanesiyle omuzu sarılı çocuğunun sırtını okşuyor: Onu biraz sonra çekeceği acıya hazırlamak için.
(7. sayfa)

-------------------------------------------------------------------------------

Ben de o muayene odasının ve nice muayene odalarının önünde senelerce bekledim. Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içime korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında koridora girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim.
( 9. sayfa)

----------------------------------------------------------------------

Felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür. 
(14. sayfa)

----------------------------------------------------------

Odadan gündüz ışığıyla beraber bana ait her şey çekiliyor: Evime ait hatıralar, kalabalıklar, sevdiklerimin sesleri, birçok şekiller, hayatımın parçaları, Erenköy, köşk, tren, vapur, fakülte, doktorlar, hastabakıcılar, hayatın gürültüleri, şehir, gündüzün sesleri her şey uzaklaşıyor. İçimde bir boşluk. Garip ve büyük bir his, derinliklerime doğru kaçıyor, gizleniyor. Ruhum karartılarla, sessiz ve şekilsiz gölgelerle, eşya arkasına saklanan hayaletler gibi kendilerini göstermeden korkutan meçhul varlıklarla dolu.
(113. sayfa)

-----------------------------------------------

Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.
(114. sayfa)

------------------------------------

Bizden uzaklaşmadıkça bize görünmeyen sıhhat, alışkanlığın verdiği hissizlikle, sağlamların şuurundan kaçıp nasıl ve nereye saklanıyor? Onu ben görüyorum, çünkü benden uzak; onu ben Mithat Bey'in kırmızı yüzünde, çelikli damarlarında, arkadaşımın otururken rahat gerilişlerinde, bacaklarını uzatışlarında, korkusuz bakan gözlerinde görüyorum.
(124. sayfa)

------------------------.

Istırabın derinlerine indikçe sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadığı için, yeni bir sevinç başlıyor: Istırabın ilacı ıstıraptır. İkisinin çarpımı: Sevinç.
(127. sayfa)

-------------

Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
(128. sayfa)

-----

18 Haziran 2013 Salı

Kral Fidyesi / James Grippando


Kral Fidyesi / James Grippando
469 Sayfa
Çeviren : Enver Günsel
Truva Yayınları


Torbada bir sürü harita ve seyahat kitabı vardı ama bunları ortaya çıkarıp herkese Kolombiya'ya yalnız başına giden basit bir turist olduğumu ilan etmek istemiyordum. Kitapları zaten birkaç kez okumuştum. Bogota'nın bazı bölgelerinin Miami'yi andırdığını ve bazı semtlerde ise vahşetin kol gezdiğini öğrenmiştim. Bogota'da geleceğin mimarisi, eski koloni kiliseleri ve Kolombiya öncesinden çağdaş sanata kadar çok şey sergileyen dünya çapında müzeler olduğunu biliyordum. Şehrin sokaklarında çeşitli zenginle fakiri, yük katırlarıyla pahalı Porsche arabaları bir arada görebiliyordunuz. Şehirde pek çok büyük ve lüks restoran vardı. Aslında bir turist olarak gelip görebileceğim bir yerdi ama insanı korkutan bir de istatistiği vardı; her saat bir insan öldürülüyordu  şehirde. Ölümlerin bazıları kaza sonucuydu ama günde en az sekiz cinayet işleniyordu; yılda iki bin beş yüz kişinin de "bilinmeyen nedenler" sonuncu öldüğü düşünülürse bu sayı daha da artabilirdi. Yıllık cinayet olaylarının oranı Miami, New York, Atlanta ve Los Angeles toplamından yüksekti.
(146. sayfa)

-----------------------------------------------------------------

Bir ilişkinin bitmesinin nedeni, taraflardan birinin daha mantıklı düşünmeye başlaması ya da hatalar yapmış olmasıdır.
(157. sayfa)

-----------------------------------------------

"Ben onu üzmek istemiyordum. Onunla tanıştığımız zaman, daha önce bir yıl içinde iki ilişki yaşamış, sevmiş ama her ikisinde de sevilmemiştim. 'Aşk' sözcüğünün çok kullanılan ama pek çok sözcük gibi anlamsız olduğunu düşünmeye başlamıştım ama pek çok sözcük gibi anlamsız olduğunu düşünmeye başlamıştım. Onun için bir kadına 'Seni seviyorum.' dediğim zaman bunun bir ömür boyu bir anlam ifade etmesini istiyordum. Bu kararım beni bir çukura doğru götürüyordu ama anlayamadım. Kendi kafama göre, Jenna'ya sevgimi söylediğim zaman bunun aynı zamanda evlenme teklifi gibi anlaşılmasını istiyordum. İşte bu yüzden zamanı gelsin diye bekledim durdum.
(158. sayfa)

----------------------------------

"Allah balık avında geçen saatleri insana verdiği yaşam süresinden çıkarmaz." (balıkçı deyimi)

16 Haziran 2013 Pazar

Orman / Harlan Coben


Orman / Harlan Coben
487 Sayfa
Çeviri : Elif Sezginci
Martı Yayınları


Ölüm basittir aslında. Tahrip edici bir yıkım topuzudur. Size vurur, paramparça olursunuz ama bir süre sonra toparlanırsınız. Ama o bilinmezlik, o şüphe, o çok hafif umut ışığı içinizi acımasız bir mikrop gibi kemirip durur. Çürümeyi durduramazsınız. Yenilenemezsiniz. Kuşkunun içinizi kemirmesine mani olamazsınız.
(21. sayfa)
--------------------------------------------------------------------------

Hükümetten nefret edebilirsin ama halkından asla. Memleketin hep memleketin olarak kalır. Her zaman.
(130. sayfa)

------------------------------------------------------------------

Mezarın üzerinde taze çiçekler vardı. Biz musevilerde böyle bir adet yoktu. Çiçek yerine mezarın üzerine taşlar koyardık. Neden olduğundan pek emin olamasam da bu hoşuma giderdi. Bu canlı ve parlak çiçeklerin karımın gri mezarının üzerinde durması midemi bulandırıyordu. Karım, güzeller güzeli Jane'im şu yeni toplanmış zambakların iki metre altında çürüyüp gidiyordu. Bu bana ona yapılmış bir hakaret gibi geliyordu.
(174. sayfa)

---------------------------------------------------------

Sanki bir cerrah iş başındaydı. Zamanı eğip büken bir cerrah. Son yirmi yılı bir darbede kesip atmış, on sekiz yaşındaki beni şimdiki otuz sekiz yaşındaki benle karşı karşıya getirmek için ortaya çıkartmış ve bütün bunları hemen hemen hiç dikiş atmadan yapmıştı.
(250. sayfa)

-----------------------------------------------

Bir kişinin elinde veri olmadan teorilerden yola çıkması büyük bir hatadır. Çünkü sonra o kişi teorileri gerçeklere uydurmak yerine gerçekleri teoriye uydurmak için çarpıtmaya başlar.
(324. sayfa)

-----------------------------------

Değişik politik görüşteki insanlara ihtiyacımız olduğuna inancım çok fazla. Hatta tamamen apayrı fikirde olduğumuz ve hatta için için nefret beslediğimiz insanlara da. Hayat onlarsız çok sıkıcı olurdu herhalde. Bir düşünsenize: Sol olmazsa sağ da olmaz. Ve ikisi olmazsa ortası da olmaz.
(330. sayfa)

----------------------

"Cinayet denen şey çok zalimce," diye devam etti. "Tanrı bir plan yapmış ve doğada belirli bir düzen var. Sonra biri gelip bu düzeni bozuyor. Eğer olayı çözerseniz içiniz biraz rahat edebilir. Alüminyum folyoyu buruşturmak gibi bir şey. Eğer katili bulursanız buruşuk folyoyu biraz düzleştirmiş oluyorsunuz. Ama aile için o alüminyum folyo bir daha asla paketten alındığı haline dönmüyor."
(385. sayfa)